“Nairobi’nin rakimi 1800m, Mombasa’nin rakimi sifir. Saldinmi assagi Mombasa’dasin…”
Daha once bir bisiklet turu yaptim. Kendi basima. Hizima, molalarima benim karar verdigim, yorulunca hemen bir agac golgesi bulup yerlestigim bir turdu. Viyana’dan Istanbul’a gelmistim. Simdi ise dogu Afrika’dayim. Ise giderken bisiklete biniyorum. 2 tanecik yokus cikiyorum diye kendimi kondisyonlu saniyorum. Sik sik bozulan bisikletimi tamirciye goturuyorum. Ve bir gun bu tamircide bir duyuru goruyorum; “Nairobi’den Mombasa’ya bisiklet turu! Siz de bize katilin!”.
Zor olacagini bile bile gidiyorum. Iste bu hikaye, bir piknikcinin Afrikalilarla sidik yaristirmasinin hikayesi…
Birinci Gun – 18 Ekim 2013
Bu benim Nairobi’de kullandigim bisiklet. Sahibi kara buyu yaptigini icin sik sik bozulan, dunyanin parasini harcadigim ama “deger benim bebeyime” dedigim pisikletim:
Sabah 4 bucukta kalktim. 12 kilometre otedeki sehir merkezinde bulusulacak. Bisikletin ayna kolu yamuk, zincir her pedallamada on arttiriciya surtuyor. Hic profesyonel degil, hatir hutur sesler cikara cikara bulusma noktasina variyorum. Simdiden yoruldum. Sabah bisiletimi tamir etmeye soz veren cocugu yolda goruyorum. Onden gidecek olan gruba katilacakmis. Bulusma yeri her zaman gittigim bisikletci. Herkes bir el atiyor ama bu bisiklet duzelecek gibi degil. Hemen biri evi ariyor, bir digeri arkadasini. Bir dag bisikleti getiriyor guclu ama zayif afrikali cocuk sag eliyle ittire ittire. “Al iste bununla gideceksin, hadi hemen yola cikiyoruz!
Herkes gruplar halinde ayrilmaya basladi ve ben sona kaldim. Herkesin yaris bisikleti var benim kamyoncu gibi dag bisikletim var. Uffff hadi gidelim (yalniz herkes beni bekliyo gitmek icin ve ben trip yapiyorum). 4 kisi kaldik. Gruptaki tek kiz ben degilim neyseki, siyah bir kiz daha var. Gruptaki tek beyaz da ben degilim. Amerikali suratsiz bir cocuk buraya is aramaya gelmis 1 ayligina ve bisikletini de getirmis. Ama o onden hizli gidenlerle gitti. Kimse yaninda birsey tasimiyor, herkes bizi sonradan takip edecek olan arabaya birakti esyalarini. Lastik tamir malzemelerini ve sularini tasiyorlar birtek. Ben kucuk bir canta icinde kuruyemis ve ilk yardim malzemesi tasimaya karar verdim. En cok korktugum sey aclik.
Yola ciktik, Istanbul trafiginden beter bir trafikte sehrin disina dogru aralardan artis hereketlerle suzule suzule ciktik. Birbirimizi ordek yavrusu gibi takip edip araya 20 santimden fazla bosluk vermedik, yoksa hemen araba giriyor araya. Derken beyaz bir araba sag yanimizdan gecti (burda trafik soldan), onumuzden dogru birden sola kirdi. GUM!. En ondeki cocuk arabanin altinda surundukten sonra kenara savruldu. Frenlere asildik 1’er santimle kurtardik arkadaki 3 kisi olarak. Cok sakinim ama deliriyorum. Ellerim titreyerek ilkyardim malzemelerini cikardim. Bir yandan sofore bagiriyorum:
“NASI BI MALSIN LAN SEN! SENIN TEK YAPMAN GEREKEN O KOCA KICINLA ARABADA OTURUP AYNALARI KONTROL ETMEK VE SEN BUNU YAPMIYORSUN. SENIN GOZUN VAR, BEYNIN VAR AMA BUNLARI KULLANMIYORSUN. GERIZEKALISIN SEN. CEKIL DOKUNMA O PIS ELLERINLE! DEFOL! SEN BU COCUGU OLDUREBILIRDIN. SEN NASIL BIR HATA YAPTIGININ FARKINDA MISIN? SENIN BIR SALAKLIGIN BIR INSANI OLDURUYORDU!…”
Sonra donup cocuga baktim, dizleri kollari ve omzu kanarken cocuk tutmus bisikletimde bisey varmi diye kontrol ediyor. Akli gitti bisiklete birsey olacak diye. Sonra bir de ona atarlandim. “Duzgun dur! Simdi yaralarini temizleyecegim.” Ellerim titreyerek temizledim, krem surup kapattim. Siyah deri kanayinca cok da dramatik durmuyor bizimki gibi. Ama icindeki et yine beyaz, kani temizleyince beyaz et cikti sasirdim.
Marry (diger kiz) dua etmeye basladi korkudan. Hadi hadi devam diyerek toparlanip yola devam ettik. Sanayi bolgelerinden gectik. Ben hala yokus inecegiz diye bekliyorum. “Yokus asagi yol ne zaman baslayacak ya” diye soruyorum, guluyorlar.
Ruzgar, sicak, dunyanin en zehirli mazotuyla calisan minibusler, otobusler, onbinlerce tir ve yokuslar. Bisiklet boyuma uymuyor, her yanim agriyor. Allahim nedir bu cile! Ilk mola yeri nerede diye soruyorum 40. kilometredeyken, kimseden ses cikmiyor. Artik metal muzik de gaz vermiyor. Yen favorim Asian Dub Foundation. Gec gelen mutluluk.
Agliyorum. Cisim geldiiii, aciiiim, cok sicak, cok soguk, kicim agridi, basim agriyo falan artik sacmaliyorum. Salama denen koye variyoruz. Ben kaskimi cikarim tek birsey soyluyorum; “Ben bugun 1 metre daha gitmem!”. Ve gitmemiz gereken 90 km daha var. O kadar yorgunum ki acligimi hissetmiyorum. Onlar yemek yerken Marry sadece meyve yiyor. Ben de agzim yorgunluktan ayrilmis, dudaklarim catlamis, omuzlarim haslanmis bir sekilde karsilarinda konusmadan oturuyorum.
Sonra yolda karsilastigimiz bizim gruptan iki bisikletciyle birlikte yola cikmaya hazirlaniyorlar. Gelmeyecegimi anlayamadilar. Bir sure onlara bunun bir saka olmadigini, arkadan takip eden arabayi bekleyecegimi anlattim. “Ya Merve en zor kismi tamamladin, bundan sonrasi hep yokus asagi!”. Bi siktirin gidin sizin yalanlariniza karnim tok artik. Iste buyrun egim haritasi:
Marry’nin gonlu razi olmadi. Benimle kalmaya karar verdi. Iki kiz, karsimizda bize sigir gibi bakan mahallenin gencleriyle bas basa kaldik. Sonra takip arabasini kullanan bisiklet tamircimi aradim, ogrendimki basina bir suru sey gelmis arabanin, lastigi patlamis. Yalan mi dogru mu bilmiyorum ama tam 5 bucuk saat o koyde bu arabayi bekledik. En son kendimizi koyun birahanesinde icerken bulduk.
Bu bes bucuk saat boyunca 3 evlenme teklifi aldim. En son Masaai’nin yerlileri 150 inek vermislerdi bana, buradakiler de donumlerce KHAT tarlasi bahsetti. Khat boyle ciyneyince zihni acan, azicik da kafa yapan, bardakilerin butun gun cignedigi bitki.
Derken yagmur basladi. Biz koylulerle ve mustakbel kocalarimizla vedalasip arabaya atladik. Trafik, kaza, polis derken 2 saatte 90 kmyi bitirip ilk gece konaklayacagimiz koye geldik. Su yok, elektrik yok. Afrika fakir ulke. Dus almak luks. Damla damla akan suda dus aldim, cunku bozulan psikolajimin yerine gelmesi lazim. Aksam yemegine gidecek halim yok, kimseyle konusmak istemiyorum. Gruptan neredeyse hic kimseyi tanimiyorum, cunku herkes 5 saat once vardi buraya. Tanismak istemiyorum. Uyumak istiyorum. Ama acim. Neyse tir soforlerinin yol boyu park ettigi tozlu toprakli yerlerden yuruyup kamyoncu lokantasina gittik. Spagetti ve kiymali sos. Ama oyle bir doldurmuslar ki tabak iki kilo. Hepsini yedim. Sonra uyudum. Odanin yataginda kulaga kacanlar yuruyordu. Ustune yattim hepsinin. 103 km.