10. gün “suyun yavaş akanından,insanın yere bakanından kork” 08.07.2012

Günaydın. Çok çişim gelmese uyanmayacaktım. Çadırın fermuarını açınca mavi havuzu gördüm, cennetteyim zannettim. Bugün düzgün kahvaltı edeceğim günler sonra. Bakkaldan süt ve meyveli müsli aldım, sevmem ama vitamin olsun diye meyveli aldım. Bu kahvaltıya giriş 101E olacak.

Sonra yüzüp geldim ve farkettim ki bu sefer havlumla şampuanımı kaybetmişim. “İyi iyi” dedim içimden; ağırlıklar bir bir azalıyor. Asıl kahvaltıya geldi sıra: ‘her şeyli omlet’.

12’de apar topar çıktım kampingden. Öğlen sıcağı, kuru 35° ve ben yorgunum. O ikinci kahvaltıdan sonra bir 8 saat daha uyurdum aslında. Ama Siena’da potansiyel var gibi sanki.  1 gün daha kalayım desem her yer deli gibi pahalı. Şimdilik planım şehri gezip çıkıp gitmek. Tepenin üstündeki şehre tırmanırken umarım merdivenlerle karşılaşmam.

Bir internet kafe bulup öğlen sıcağı geçsin diye bekledim. Sokaklar turist kaynıyor, hiç çıkasım gelmedi dışarı. İstanbul o kadar büyük ki kendi sokağında turist görmen çok olası değil, Galata’da falan oturmuyorsan. Ağlayan Alman çocukları, gevrek ergen sesle gülen 10’arlı Rus oğlan grupları (günün her saati bira içen grup), takır takır bavul sesleri…

Diliyorum ki birden yağmur bastırsın, hava kararsın, şimşekler çaksın ve tüm bunlar olurken kara bulutların arkasından doğru bu şarkı çalsın;

Buldum! Bence bu duygusal dengesizliğe sebep olan şey mp3 çalarların shuffle özelliği mi ki acaba. Neden olmasın.

Yeni Sevgilim Soğan
 
Üç hamlede soyarım seni
Her yemeğe katarım seni
Önce büyük büyük doğrar
Sonra kararıncaya kadar kızartırım seni
 
Kokuna bayılıyorum
Sarımsak kadar olamasan da
Sana duygular besliyorum
Yeni sevgilim soğan…
___
 

Tam Siena’dan çıkacakken bir grup yerli turistle tanıştım. Bu kız grubunun tümü Romalı. Kalacak yer önerdiler, dikkatli ol dediler. Ben de turistik fotoğrafımı çektirip yanlarından ayrıldım. Adeta gara bir silüet gibi çıkmışım.

Siena’dan çıktım, adeta Konya’nın eğimlisi önümde uzanıyordu. Sıcakta git babam git. Arada ince uzun enteresan ağaçlarla saman tarlaları gözümdeki ciddiyetini yitiriyor. “Buraya kadar gider, burada kalırım işte” diye planladığım köye yaklaştım. Ama suyum bitti. Yolda bir sürü köyde durdum ama çeşme yok. Evlerden istesem insan yok, herkes panjurlarını çekmiş gitmiş ya da evde televizyon izliyorlar.

Köye 5km kala yokuş ve susuzluktan ağzım yapıştı. Psikolojim bozuldu. Köye vardım, insan ya da çeşme bakınıyorum. Bahçesini sulayan teyzenin hortumunu alıp 5 dakika falan su içtim. Kadın bana daha temiz ve daha çok su getirmek için garajın kapısını araladı. İçeride bir de ne göreyim; kadının metalci oğlu ve onun köpeği. Kadın arkasından kapıyı kapattı. Metalci 30 yaşlarındaydı. Suyu getirirken yine azıcık açtı kapıyı, oğlanla göz göze geldik. Kadın besbelli bodruma hapsetmişti çocuğu. İçi su dolu şişeyle kadının kafasına vurup oğlanı kaçırmaya karar verdim ama kadın suyu uzattıktan sonra öyle boş boş baktı ki elim kalkmadı.

Neyse, pansiyon aramaya başladım. Hiçbirinde yer yok. Otele sordum, yer yok. Çadır atacak müsait yer de yok gibiydi. Allahın köyünde her yer dolu. Su kenarı veya çeşme kenarı bulsam çadırı atacağım ama yok ve yine suyum bitmek üzere. Nasıl susamışsam. 2 saat boyunca bol yokuşlu köyde dolandım, bir şey çıkmayınca sinirlenip Roma tabelasını takip etmeye devam ettim, hava da hızla kararıyor bu arada.

Sonra yine suyum bitti. ‘Agricultural Tourism’ dedikleri (Türkçe’de Agro Turizm) şeyi yapan konaklara giden tabelalar görüyordum arada. Amaç şehir çocuklarına köy hayatını sevdirmek, tanıtmak. İnek sağ, inek gör, ineği sıçarken gör, reçel yap, ekmek pişir vs…Artık en mecalimin kalmadığı sırada karşıma çıkacak tabelaya sapmaya karar verdim. Bayağı tırmandım, hatta toprak yolda patinaj yaptıran eğimdendi.

Konağın kapısını çaldım kimse açmadı. Bahçeden hortum buldum, su doldurdum tam içecekken suya bi baktım içinde çok değşik şeyler vardı, attım. Yeniden çaldım Amerikalı bir kız açtı. Dedim çocuk önce bana bi su ver. Eve davet etti, muhteşem serin evdeki damacanalarını sömürdüm. Sonra dedim kaç para burada kalmak, dedi 60 ile 80 yuro arasında değişiyor ben tam bilmiyorum. Oha. Peki bahçenizde çadır kursam olur mu? Kız annesini aradı, annesi ev sahibini aradı ve onay çıktı. Meğer bu ortaokullu Amerikalı kızla annesi 4 ay önce Denver’dan çıkmışlar gelmişler her şeylerini geride bırakıp. Annesi asıl ev sahibi İngiliz kadının öbür köydeki restoranında çalışmaya başlamış, burada da giriş katında misafir olarak kalıyorlar. Akşam muhabbet, sohbet, kedi – köpek sevmeler derken süper bir uykuya daldım. 55km’cik.

This entry was posted in Tur 2012. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *