2 Nisan 2012 kıçı seleye alıştırma gezim

Evet, paslanmaya yüz tutmuş bisiklet biraz açılsın, benim yumuşayan kıçım az seleye alışsın diye her zamanki rotama bi gireyim dedim. Yanıma poşet de aldım, şimdi ormanda hodan zamanı. Görürsem biraz toplarım da akşama pişirip yeriz diye.

Her zamanki gibi patlayan lastikle başladım. Daha sitenin dışına çıkamadan bisiklet yalpalamaya başladı. Dün köye pazara gittiydim, meğer yolda eşşek kadar bi gül dikeni girmiş, allahtan erken indi de nalburun önünde durup bi bali aldım. Onardıktan sonra döküldüm yola. Gümüşdere’ye inerken dünkü yağmurda gene soldan heyelan inmiş, yolun yarısını kapamış. Köyün delisiyle selamlaştıktan sonra vurdum rampalara. Kısırkaya’nın tepesinden döndüm orman yoluna, hedef solda ormanın içinde tee uzakta gözüken eski yangın kulesi.

Bu kez rotamda iki büyük sürpriz karşıladı. Kötü olan, orman sınırında bi taş ocağı varıdı. Hayvan herifler her zaman geçtiğim yolu kazmışlar. Yolu ocağın içinden çevirmişler. Dünkü yağmurdan olacak in cin top oynuyor. Adamlara küfür ede ede ocağı dolanırken, acaba nereden köpek fırlayacak tedirginliği ile pür dikkat yola bakıyordum. Yolun tam batan güneşe doğru kıvrıldığı noktada, gözlerim kamaşmış bi şekilde önümü görmeye çalışırken bir de ne göreyim, bir karaca. Ormanda bisikletle yalnız gezerken zaman zaman böyle sürprizlerle karşılaşıyorum. Rüzgara karşı kullanırken, biraz da bayır aşağı gidiyosan, hayvan ne kokunu alıyo, ne de sesini duyuyo. Zınk diye burun buruna geliveriyosun. İkimizde şok olduk tabi. Erken toparlayan karaca oldu, sık çalıların arasına daldı, kayboldu gitti.

Yolu geri kalanı boyunca karaca görmüş olmanın mutluluğuyla salak salak sırıtarak gezdim. Bahar gelmiş. Ormanı mor çuha çiçekleri doldurmuş. Niyetim hodan toplamaktı ama uzun zamandır yola çıkmadığım için durasım yok. Ormanın içindeki eski Bahçeköy-Gümüşdere yolu dere olmuş akıyor. Birazdan karşılaşacağımı bildiğim Gümüşdere köpekleri bile keyfimi bozamadı. Netekim şerefsizler tam tahmin ettiğim noktadaydı. Bu sefer dört tane birden, biri dana kadar, ama onu gaza getiren asıl o ufak piç. İlk binmeye başladığım zamanlarda köpekle köpek oluyordum, hırlaşıyorduk, sinirlenip duruyordum. Bisikleti bırakıp kovalamaya başlıyordum. Artık alıştım. Ne kadar sayko da saldırsalar, dişimi sıkıp sanki köpekler yokmuş gibi yoluma devam ediyorum. Şerefsizler, gören de yavrularını zehirledim falan zanneder, insan düşmanına öyle saldırmaz. Sanki bacağımı koparacak, biliyorum dursam çil yavrusu gibi dağılacaklar. Ya sabır çekip yola devam ettim. Tarlada çimen leyleğe bi selam çakıp tekrar Gümüşdere’ye girdim.

Bölüm sonu rampasından sonra, siteye girdim ve gene yalpalaya yalpalaya eve ulaştım. Lastiğim patlayarak başladığım ufak alıştırma gezisi, gene lastiğim patlayarak son buldu. Genelde 45-50 dakka süren bu rotam, hem götü büyüttüğüm için yokuşlarda şiştim, hem de hamlıktan rampa aşağı yemedi, çok basmadım, bu kez bir saat on dakka kadar sürdü. Oh be..

memo

 

This entry was posted in Bizim Gezi Yazılarımız. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *